8. Gün 25. Saat’te bu bölümde, retoriğin temellerini Aristoteles’in fikirleri ışığında ele alıyoruz. Özellikle, ikna sanatının üç temel unsuru olan ethos (karakter), pathos (duygu) ve logos’un (akıl yürütme) nasıl işlediğini, antik dönemden bugüne etkisini tartışıyoruz.

Bu kısa yolculukta Aristoteles’in Retorik adlı eserine kulak veriyor, iyi bir konuşmanın sadece ne söylendiğiyle değil, nasıl ve kim tarafından söylendiğiyle de şekillendiğini gösteriyoruz. Günümüz konuşmalarında, siyasi söylemlerden gündelik iletişime kadar, bu üçlünün izini sürüyoruz.

8. Gün 25. Saat’te bu bölümde, Jim Kwik’in “Limitless/Sınırsız” yaklaşımıyla öğrenme kapasitemizi nasıl katlayabileceğimizi konuşuyoruz. Özellikle, yazarın çocuklukta yaşadığı beyin travmasına rağmen geliştirdiği zihinsel stratejilerin odaklanma, hafıza ve hızlı okuma becerilerimizi nasıl dönüştürebileceğini inceliyoruz.

Bölüm detaylarında Londra taksi şoförlerinin genişleyen hipokampüsünden Bach dinleyerek çalışma yöntemlerine, üçüncü sınıf seviyesini aşamayan okuma hızımızı kırmanın püf noktalarına kadar uzanan çarpıcı örnekler var. Sınırlayıcı inançlarımızı sorgulayıp “daha çok çalışmak” yerine “daha iyi öğrenmek” fikrini benimseyerek zihnimizi gerçekten sınırsız hâle getirme yollarını keşfediyoruz.

8. Gün 25. Saat’te bu bölümde, insan davranışlarını ve ahlaki tercihleri şekillendiren önemli bir düşünce akımı olan faydacılığı ele alıyoruz. Özellikle, bir eylemin doğruluğunu sonuçları üzerinden değerlendiren bu yaklaşımın tarihsel kökenlerini, Jeremy Bentham ve John Stuart Mill’in düşüncelerini, modern dünyadaki etkilerini konuşuyoruz.

• 
  

• Faydacılığın bireysel çıkarla toplumsal fayda arasındaki dengenin nasıl kurulduğuna dair sunduğu çerçeveyi irdelerken, günümüzde etik tartışmaların merkezinde nasıl konumlandığını da masaya yatırıyoruz. Vicdan mı fayda mı, sonuç mu niyet mi sorularının peşine düşüyoruz.

8. Gün 25. Saat’te bu bölümde, Sigmund Freud’a veda ediyoruz. On bölüm süren bu kapsamlı serinin son bölümünde, Freud’un yaşamına, düşünce dünyasına ve psikanaliz kuramına dair genel bir değerlendirme yapıyoruz. Özellikle, Freud’un çağlar üstü etkisini, eleştirilerle nasıl başa çıktığını ve psikanalizin bugünkü yerini tartışıyoruz.

Freud’un mirası sadece psikolojiye değil; edebiyattan sanata, felsefeden siyasete kadar birçok alana yayıldı. Bu veda bölümünde, onun kuramlarının bugün hâlâ nasıl yankı bulduğunu, Freud’dan sonra neyin değiştiğini ve neyin değişmeden kaldığını birlikte sorguluyoruz.

8. Gün 25. Saat'te bu bölümde, psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un yazınsal eserleri ve kuramsal mirası mercek altına alınıyor. Özellikle, Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, Totem ve Tabu ve Musa Denen Adam gibi yapıtları üzerinden Freud’un bilinçdışı, baba kompleksi ve kültürel mitlere yaklaşımı tartışılıyor.

Freud’un dil sürçmelerinden ilkel topluluklara, Musa figüründen Michelangelo’nun heykeline kadar uzanan düşünsel yolculuğu; bireysel nevrozlar ile kolektif ritüeller arasındaki bağı gözler önüne seriyor. Sanat, din, mitoloji ve tarihsel roman arasında kurduğu çarpıcı bağlar sayesinde, yalnızca psikoloji değil, edebiyat ve kültürel eleştiri dünyasında da kalıcı bir iz bırakıyor.

8. Gün 25. Saat’te bu bölümde, Sigmund Freud’un psikanaliz dünyasına kazandırdığı devrimsel yaklaşımları ve kişisel özelliklerini mercek altına alıyoruz. Özellikle, suçluluk duygusunun ve psikolojik problemlerin dış dünyada değil, bireyin bilinçdışında aranması gerektiği yönündeki sarsıcı görüşü, klasik psikiyatriye karşı radikal bir alternatif sunuyor.

Freud’un serbest çağrışım metodundan, kişisel alışkanlıklarına ve kadınlara karşı zayıf yönlerine kadar birçok yönünü detaylandırıyoruz. Ayrıca, Sherlock Holmes ile kurulan paralellikler üzerinden, Freud’un rasyonel düşünceyi nasıl bir dedektif titizliğiyle yorumladığını tartışıyoruz. Bu bölüm, Freud’un hem düşünsel devrimini hem de insani zaaflarını anlamak isteyenler için kaçırılmayacak bir yolculuk.

8. Gün 25. Saat'te bu bölümde, Freud’un psikanaliz ve arkeoloji arasındaki derin bağını ele alıyoruz. Özellikle, Freud’un bilinçdışını anlamak için arkeolojik kazıları nasıl bir metafor olarak kullandığını, Gradiva rölyefiyle olan bağlantısını ve Truva keşfiyle kendi çalışmalarını nasıl özdeşleştirdiğini inceliyoruz.

Freud’un Roma’ya olan ilgisi, arkeolojiye duyduğu hayranlığı beslerken, bilinçdışının keşfini antik kalıntılar arasında yapılan bir kazıya benzetmesi, psikanalize yeni bir perspektif kazandırmıştır. Schliemann’ın Truva’yı bulması, Freud için bastırılmış anıları gün yüzüne çıkarma sürecinin bir simgesiydi. Ayrıca, Freud’un çalışma odasındaki arkeolojik koleksiyonun, sanatla olan bağlantısının ve sürrealist akıma etkisinin izini sürüyoruz.

8. Gün 25. Saat'te bu bölümde, Sigmund Freud’un en ünlü teorilerinden biri olan Oidipus Kompleksi’ni masaya yatırıyoruz. Özellikle, Freud’un bu teoriyi nasıl keşfettiği, mitolojideki Oidipus’un trajik hikayesiyle nasıl bağdaştırdığı ve edebiyatta Hamlet gibi karakterler üzerinden nasıl analiz ettiğini konuşuyoruz.

Freud’un bilinçdışı dünyasına derinlemesine dalarken, Düş Yorumu’ndan Roma ve Akropol seyahatlerindeki psikolojik kırılmalarına kadar birçok ilginç detayla karşılaşıyoruz. Sanat, mitoloji ve edebiyatın psikanalizle kesiştiği bu bölümde, Freud’un zihninin labirentlerinde kaybolmaya hazır olun!